Büyülü Gerçeklik

20. yüzyıla yaklaşırken sanatçılar rönesans dönemine kıyasla, dünyayı olduğu gibi değil, içsel duygularını ve fantezilerini gerçeklikten uzaklaşarak ifade etmek istediler. Dışavurumculuk (Ekspresyonizm) sanatın amacı ve sanat tarihi açısından önemli bir hareket oldu. Önce şiir ve resimde ortaya çıkan akım, Weimar Cumhuriyeti sırasında; mimari, edebiyat, tiyatro, müzik ve film olmak üzere geniş bir sanat alanında yayıldı. Bu akımda sanatçı içsel duygularını ifade ederken eserlerinde gerçekliğin görüntüsünü çarpıtır. Modernizm’in etkilerinin artarak görüldüğü bu dönemin en bilinen eseri Edvard Munch’a ait “Çığlık” ¹ adlı tablosudur. Dönemi en iyi ifade eden eserlerinden biri olan tablo; bir bakışta insanlık durumunun kaygısını, yoğun endişe ve huzursuzluk duygusunu yaratır. Dışavurumculuk ’da halkı rahatsız eden, doğanın çarpıtılmasından daha çok, güzellikten uzaklaşılması oldu.  

Edvard Munch – Çığlık 

I.Dünya savaşı, sanat akımlarının iç içe geçtiği bir dönem oldu. Savaşın dehşetine, gündelik yaşamdaki akla ve mantığa tepki olarak “Dada” akımı ortaya çıktı. Birçok ülkeden katılımcısı olan “Dada” gayri resmi bir hareketti. Dadaist’ler savaşın sebebini burjuva milliyetçi ve sömürgeci zihniyete bağlıyor, sanatı bu düşünce ile protesto aracı olarak kullanıyorlardı. Bu yüzden bazı dergiler yasaklandı ve bazı sanatçılar hapis cezasına çarptırıldılar. Kübizm ve Fütürizm’ den etkilenen Dada akımı ağırlıklı olarak Almanya, Fransa ve İtalya merkezli bir hareket oldu. Sanatçılara göre Dadaizm; savaşın vahşetine tepki olarak “anti-sanat hareketi idi. “Dada” kelimesini -İddiaya göre- Tristan Tzara icat etmişti. Bir diğer hikâyeye göre; Alman sanatçı Richard Huelsenbeck rastgele olarak bir sözlüğe ayraç koyarak Fransızca “oyuncak tahta at” (Dada) kelimesine denk geldi ve bu akıma “Dada” ismini koydular. 

Tristan Tzara – Sans Titre (1922) 

Weimar Cumhuriyeti 

1.Dünya Savaş’ının son günlerinde 1918 sonbaharında Kiel’deki askeri deniz üssünde, Alman denizcilerin isyanı ile başlayan sürecin sonunda cumhuriyet ilan edilmişti. Monarşi yıkıldı ve imparatorluktan Cumhuriyete geçiş sağlandı. Yine de monarşiye çok benzeyen bir şekilde devam eden yönetim dönemi, ekonomik sorunların artacağı bir dönem oldu. Yaklaşık bir yıl sonra Weimar anayasası kabul edildi. Tazminatlar ve savaş maliyetleri ekonomik ve sosyal yıkıma yol açtı. Kriz yılları olumsuz etkileri ile sadece siyaseti değil toplumu da bölmüştü. Hiper enflasyonun boyutunu tarif etmek için, 1923 ‘de ekmek fiyatının 200 milyar Mark olduğunu belirtmem yeterli olur sanırım. ² 

Yeni Nesnellik 

I.Dünya Savaşı’na kadar sanat dünyası Ekspresyonizm ’in etkileri altındaydı. 1920’lerde sokaklarda I. Dünya savaşının mağdurlarını görüyordunuz: gaziler, işsizler, fahişeler. Nüfusun yaklaşık 20% si savaş zayiatıydı. Tam da bu ekonomik ve toplumsal açıdan kaosun hâkim olduğu dönemde dışavurumculuğun öznel yaklaşımından uzaklaşan sanatçılar farklı bir akım başlattılar. Gerçekliğin çirkin yüzünü ortaya çıkaran daha iğneleyici ve kışkırtan eserler ürettiler. Sanat tarihçisi ve eleştirmeni Franz Roh bu hareketi ‘Post Expressionism: Magic Realism’ adlı kitabında ‘Büyülü Gerçeklik’ olarak adlandırdı. Dönemin bu sanat hareketi ile ilgili “yeni nesnellik” terimini ise ilk olarak kullanan Gustav Friedrich Hartlaub oldu. 1925’te post-expresyonist sanatçıların eserlerinden oluşan sanat sergisine başlık olarak kullandı. Önce resim sanatında görülen hareketin izleri daha sonrasında; fotoğraf, edebiyat, sanat, müzik ve mimaride de görülecekti.  

Savaş ve sanat 

1.Dünya savaşı sanatçı ve yazarlar tarafından, vatandaşlar gibi memnuniyetle karşılanmıştı. Kimi milliyetçi duygular kimi görev duygusu ve “anlamsızca” macera peşinde; I. Dünya savaşına ülkenin geleceği için gönüllü olarak katıldılar. Tabii Grosz gibi bazı sanatçılar savaşı reddetse de “gönülsüzce gönüllü” oldular. Çatışmaları yakinen deneyimleyen sanatçılar “kaosu, öfkeyi ve katliamı -hayal kırıklığını- eserlerine yansıttılar. Bu süreçte, savaşta yaşadıkları travmaların olumsuz etkileri “Yeni Nesnellik” sanatçılarının eserlerine öyle bir yansımıştı ki; savaşın izlerini, dönemin ahlaki çöküşlerini, yaygın olarak fahişeleri aşağılayan tasvirleri ile tiksinti uyandırmayı da başardılar. “Yeni nesnellik” akımı eserlerinde; yara izi, sivilce, sakatlıklar gizlenmez. Aksine vurgulanarak izleyiciye sunulur.  

“…Savaş yetenekli sanatçılar için bir okul olmalıdır. Çatışmalarla yıkılmış doğanın resimsel zenginliği ve savaşın korkutucu güzelliği savaşan sanatçıları büyüleyecektir… Savaşın sanatımıza önemli bir katkıda bulunacağı kesindir.” ¹⁷ demişti sanat ve sanatçılar dergisinin editörü Karl Scheffler. Savaşın sanata etkisinin halen tartışıldığı günümüzde³, etkilerinin kaçınılmazlığı ile yüzleşiyoruz. 

Dışavurumculuk ve Dada sanat akımından da bilinen; Max Beckmann, Otto Dix, George Grosz, Christian Schad, Rudolf Schlichter and Jeanne Mammen , August Sander, Albert Renger-Patzsch gibi sanatçılar savaşı ve etkilerini; Weimar Cumhuriyeti döneminin sosyal kargaşası ve yozlaşmasını çalışmalarına yansıttılar. 

Yeni nesnellik akımının en iyi örneklerinden “The Night – Beckmann “ 

Beckmann 

 Ressam Max Beckmann 1914 ‘te savaşın Tabipler Birliğine gönüllü katılarak askere gitti. ⁴ Ancak bir yıl sonra sinir krizi geçirdi ve terhis oldu. Bu travma sonraki eserlerinde etkileyici figürler yaratması için etkili oldu. Resimlerinde genellikle keskin çizgiler, cesur renkler ve çarpık formlar kullanan Beckman’ın, 1937’de profesörlüğü sona erdirilip, eserleri “dejenere sanat” sergilerinde gösterilmeye başlayınca; önce Amsterdam ve sonrasında 1950 ‘de hayatını kaybedeceği New York’a kaçtı. 20. Yüzyılın önemli sanatçılarından biri olarak kabul edilen Beckman’ın eserleri koleksiyoncuların pazarında rekor fiyatlara alıcı buluyordu. Kuş Cehennemi isimli çalışması 2017 yılında 45,8 milyon dolara satıldı. 

Birds Hell, Kuş Cehennemi – Beckman 

Dix 

1920’de George Grosz ile tanışan Otto Dix de gönüllü asker olarak I. Dünya savaşına katılmış, yaralanmış ve savaşın trajedisini eserlerine yansıtmıştı. Duygusallıktan uzak gerçekliği, yoksulluğu, savaşın karanlık yönlerini resimlerine yansıtan sanatçı Federal Almanya Cumhuriyeti Liyakat Nişanı sahibi idi. Sanatçının en bilinen; ‘Yeni Nesnellik’ tarzını yansıtan eserlerinden biri “The Trench”(Siper)⁹ dir. Tablo savaşın yıkıcı sonuçlarını ve vahşetini tasvir etmektedir. Sanatçı çalışmalarında işçi sınıfı mücadeleleri, fuhuş, alkolizm cinsel kimlik gibi konuları işlemiştir.Yeni kadın modeline örnek olarak “androjen” cinsiyet kimliği ile gazeteci ve şair Sylvia Von Harden’in portresi ile Philip Roth’un 1995 ulusal Roman Kitap ödülünü kazandığı kitabı ‘Sabath Tiyatrosu’ adlı kitabının kapak resmi de olan ‘denizci ve Kız’ gösterilebilir. Sanatçının “Siper” isimli eseri 1923’te Köln’de bulunan Wallraf–Richartz müzesinde gri bir perdenin arkasında sergilenmiş olduğu halde askerler tarafından protesto edildi. Diğer yandan eleştirmenler tarafından da övüldü. 

Trench – Otto Dix 

Grosz 

“Vahşet! Acı veren netlik! Uyumak için yeterince müzik var!.. Yapabildiğiniz kadar hızlı resim yapın! – Hızla akıp giden zamanı yakalayın..” 

Grotesk imgelere olan tutkusuyla; suluboya, kalem ve mürekkep ile çalışmalar yapan ‘George Grosz’ ressamlık becerisini kübist ve Fütürist tarzları ile birleştirerek nesnel, sosyal-gerçekçi bir tarz oluşturdu. Kendine özgü tarzını çağdaş toplumun ahlaki bakış açısını vurgulayan eserlerinde kullandı.  

Berlin’de doğan ve Polonya’da büyüyen Grosz, Glot adlı bir ressamın çizim kursuna katılarak kendini geliştirdi. 1917 de askere alındı ancak beş ay sonra uygun olmadığı belirtilerek terhis edildi. 1920’de yayınladığı çizim koleksiyonu, Gott mit Uns (Tanrı bizimle) çalışması yüzünden, orduya hakaretten suçlanarak para cezası aldı ve baskı plakalarına da el konuldu. Komünist Sanatçılar Birliği (Rote Gruppe) başkanlığı da (1924) yapan Grosz’ın kalem, suluboya ve mürekkep ile yaptığı çizimleri; Weimar Cumhuriyeti, yozlaşmış politikacılar, fahişeler, yaralı askerler ve seks partileri hakkındaydı. Sanat eleştirmeni Werner Spies’a göre, “Grosz’un kalem ve fırça darbelerinde ‘Alman görünümü’ asla düzelmedi”. 

Strenght And Grace – Grosz

Grosz 1933’te Amerika’ya göç etmeden önce 1926’da yapmış olduğu, “Eclipse of the Sun” adlı yağlıboya tablo 1968’de “Heckscher Museum of Art⁷” tarafından 15.000 dolara satın alındı. Ödemesi halktan abonelik yolu ile toplanan tabloya, 2006 yılında 10 milyon dolar teklif edildi ise de halk müzenin satmasına izin vermedi. Berlin’e yolu düşenler için, geçen yıl (2022) açılan “Das Kleine Grosz Museum” ⁸ gezilebilir. 

Eclipse of the Sun – Grosz 

Fotoğrafta Yeni Nesnellik 

Fotoğraf, modern dünyanın nesnel ve gerçekliğini yakalama yeteneği ile Yeni Nesnellik sanatçılarının amaçlarına çok uygundu. August Sander, Albert Renger-Patzsch, Christian Schad ve Karl Blossfeldt gibi Yeni Nesnellik hareketiyle ilişkili fotoğrafçılar, belgesel bir yaklaşım ile dünyayı olduğu gibi yakalamaya çalıştılar. Fotoğraflarında yüksek düzeyde detay yakalamaya çalışan sanatçılar; Sıradan insanları, nesneleri, manzaraları görüntülediler. 

August Sander, Duvar Ustası 

“Fotoğrafla aydınlatılamayan gölge olmamalıdır”  

August Sander 

Sander 

En büyük sosyo-tarihsel belgeselcilerden biri olarak değerlendirilen Sander¹⁰, geniş formatlı bir kamera ve sade bir stil ile cam negatiflere ve uzun pozlama sürelerine bağlı kalarak farklı sosyal sınıflara ait insanları fotoğrafladı. 20. Yüzyılın insanları (People of the 20th Century) portre serisi ile Weimar cumhuriyeti dönemi toplumundan kesitler göstermeyi amaçlamıştı. Sander’ın portrelerindeki insanlar yalnızca işlerine veya sosyal sınıflarına göre tanımlanır. Yeni nesnellik fotoğrafçılığı için ufuk açıcı bir örnek olarak kabul edilen bu seride; sanatçılar, çiftçi, nitelikli esnaf, kadın, sınıflar ve meslekler, şehir ve evsizler, gaziler olarak yedi bölüm vardı. Hayatı Nazi rejimi altında büyük ölçüde kısıtlanmış olsa da, 20. Yüzyılın insanları fotoğraf projesi serisinden, altmış portreden oluşan bir seçki ile “Face of Our Time” adlı kitabını yayınladı.

Albert Renger-Patzsch –  Nesnelerin Perspektifi 

“Dünya Güzeldir” ¹² 

“Fotoğrafta mutlaka nesnenin özünden yola çıkılmalı ve onu yalnızca fotografik terimlerle temsil etmeye çalışılmalıdır.” 

1929’da Albert Renger-Patzsch modern ve nesnel fotoğraflardan oluşan kitabına bu ismi vermişti; “The World is Beautiful”. 12 yaşında fotoğraf çekmeye başlayan Renger-Patzsch Alman yeni nesnelliğinin önemli savunucularından biridir. Çok çeşitli konuları ve türleri keşfeden üretken bir fotoğrafçı olan Patzsch, fotoğrafın modern sanat içerisinde önemli bir yer almasını sağlayan eserler üretmiştir. Onun için fotoğraf sanatsal imgeleme biçimlerini mümkün kılan bir araçtı. Basit görüntüleri olağanüstü gerçekçilik ile sunarak güçlü anlatımlar yüklüyordu. 

Yine de Walter Benjamin “fotoğrafın Kısa Tarihi” ¹³ adlı makalesinde nesnel olanı yakalama kaygısından bahsederek, fotoğraf sanatçısına ‘mekanik olanı fetheden ruh, hayattaki benzerliğe yorumcu’ rolünü biçer. Fetişleştirilen ‘yaratıcı ilke’nin varlığını moda ışık değişimlerine borçlu olduğunu belirtir ve ilkesini de “Dünya Güzel” şeklinde ifade edilir demiş; imgelerin keşfinden ziyade fotoğrafların satılabilirliğine ağırlık veren, maskesiz bir fotoğraf anlayışı olduğunu belirterek açıkça eleştirmiştir. Diğer yandan Carl Georg Heise, 100 eserden biri olan “Grass Snake” hakkında giriş bölümüne şu övgüleri yazarak sanki Benjamin’e cevap vermişti. 

“Yılanın başı, vücudunun kıvrımlarına öyle bir oturuyor ki, sayfa dolu görünüyor. Pullardan oluşan dekoratif bir desenle, izleyicinin hayal gücünün esrarengiz bir şekilde sonsuza kadar uzandığı bir desen. Böylece, tek bir yılanın ötesinde, fotoğraf tüm türü sunuyor.” ¹⁴ 

Albert Renger-Patzsch –  Yılanın Başı

Karl Blossfeldt ¹⁵ 

“Art forms in nature” ile ünlenen sanatçı, heykeltraş olarak başlayan sanat yolculuğuna botanik ürünleri fotoğrafçısı olarak devam etmişti. Sanatçı bu yöneliminde, -burslu olarak başladığı- ‘School of the Museum of Decorative Arts‘ okulunda tasarım profesörü Moritz Meurer’den etkilenmişti. Birlikte çalıştığı dönemde Kuzey Afrika ve Yunanistan’dan örnekler topladı. Sürrealizm ve yeni nesnellik ile ilişkilendirilen sanatçı 1930’da fahri profesör oldu ve bitki fotoğrafı arşivi kurdu. 

Resmi olarak fotoğrafçılık eğitimi almamış olan sanatçı, makro fotoğrafçılıkta uzmanlaşarak bunun için kamera dahi tasarlamıştı. Siyah-beyaz bitki fotoğraflarıyla tanınan Blossfeldt döneminin sanatçıları tarafından da övgüler aldı. Benjamin sinema için kullandığı “optik bilinçdışı” ifadesini Blossfeldt’in eserleri için kullandığında, modern sanat ve fotoğrafçılıkta onu yeniden konumlandırmıştı. 

Yeni nesnelliğin etkisi 1930’larda Weimar Cumhuriyeti ile sona erdi. Naziler¹⁶ dünya görüşlerine uymayan bu -yozlaşmış- sanatı, temizleme kampanyaları ile kültürel tasfiyeler ile sonlandırdılar. Birçok sanatçı da sürgüne gitmek zorunda kalmıştı. Naziler tarafından “yozlaşmış sanat” olarak nitelendiği için fotoğraf da dahil yeni nesnellik hareketi bastırıldı ve eserlerin çoğu yok edildi. Sanatçıları da sürgüne göndermiş olsa da 1960’lara kadar sanatçılar farklı ülkelerde üretmeye devam ettiler. Yine de  ‘Yeni Nesnellik’ in etkisi Alman fenomeni olarak kaldı. 

Kaynaklar: 

  1. İlk sergilendiğinde ki Almanca adı “Der Schrei der Natur”  (Doğanın Çığlığı) 
  1. ( Geof Layton- Weimar cumhuriyetinin kısa tarihi sayfa 119). 
  1. Savaş ve sanata, sanatçıya etkisi 
  1. Los Angeles Times 
  1. Met Museum 
  1. Beckman 
  1. Dada 
  1. Ekspresyonizm 
  1. Heckscher Museum of Art 
  1. Das Kleine Grosz Museum 
  1. The Trench 
  1. August Sander 
  1. Art Story 
  1. The literate lens 
  1. Hero 
  1. Tate 
  1. Albert Renger-Patzsch 
  1. Dünya Güzeldir 
  1. Fotoğrafın Kısa Tarihi – sayfa 34 
  1. TheMet 
  1. Karl Blossfeldt 
  1. Britannica 
  1. WikiSummarie
  1. Faruk Ulay, 1985 S. 32