Camera Obscura

Tarihte ilk kez Alman matematikçi ve astronom Johannes Kepler tarafından 1604 yılında kullanılan terim “Camera Obscura” fotoğraf ve kameranın icadına yol açan buluşlardan biridir. Latincede karanlık oda anlamına gelen Camera obscura bir kutu ve onun bir yüzüne açılmış bir delikten oluşur. Delikten geçen ışık kutunun içerisindeki yüzeye düşer ve yansıttığı kaynağın perspektifini ve renklerini olduğu gibi ancak ters dönmüş (180 derece, baş aşağı) görüntüsünü oluşturur. Camera obscura (karanlık kutu) ya da iğne deliği (İngilizce pinhole) fotoğraf tekniğini olarak tanımlanır

Paleolitik mağara resimleri

Camera obscura etkilerinin paleolitik mağara resimlerine ilham verdiğine dair teoriler vardır. Birçok paleolitik mağara duvarlarında bulunan hayvan figürlerindeki çarpıklıklardan bu sonuç çıkarılabilir. Bugün ulaşabildiğimiz en eski ifade Mohizmin de kurucusu Çinli filozof Mozi’ye aittir. O ışığın doğrusal çizgiler halinde yayıldığını ve karanlık odada görüntünün baş aşağı olacağını ileri sürmüştür. Yunan filozof Aristo çınar ağacı yapraklarının arasından süzülen ışığı incelemiş “yaprakların arasından süzülen güneş ışığı yerde dairesel parçacıklar oluşturur “demiştir. Yine Yunanlı matematikçi Öklid “optik” adlı eserinde ışığın optiklerden düz bir çizgi halinde yayıldığından bahseder.  Al-Kindi, Theon ve Aristo iğne deliğinden geçen ışık huzmesinin etkilerini açıklarken, ilk açık tanımlamayı Ibn al-Haytham yapmış ve Camera obscura ve iğne deliği kamerayı icat etmiştir. Ibn al-Haytham, Al-Kindi, Theon ve Aristo’dan farklı olarak kutunun içine yansıyan görüntünün iğne deliğinin arkasındaki görüntü olduğunu ifade etmiştir. Sonuçta, o birkaç ışık kaynağıyla yaptığı deneylerle dışarıdaki tüm objeleri içerideki perdeye yansıtmayı başaran ilk kişi olmuştur.

İlk açık tanımlamayı İbn el-Haytham yaptı

Shen Kuo, eski Çin Monistlerinin M.Ö. 4. yüzyılda yaptıkları gibi iğne deliği kamerası ve yanan ayna ile deneyler yaptı. Shen optik görüntünün ters çevrilmesini bir kürekle ve bir tamburla karşılaştırdı. İbn el-Haytham’ın ölümünden kırk yıl sonra Camera obscuraya geometrik ve kantitatif özellikler ekleyen ilk kişi oldu.

İngiliz filozof ve Fransisken rahibi Roger Bacon ve ayrıca Athanasius Kircher  “Ars Magna Lucis ve Umbrae” adlı kitabında üç katmanlı bir Camera obscura şekillendirmiştir.

Polonyalı keşiş, ilahiyatçı, fizikçi, matematikçi Erazmus Ciołek Witelo ve İngiliz başpiskopos ve bilim adamı John Peckham (yaklaşık 1230 – 1292)’da Camera obscura üzerinde çalışmalar yapmıştı. 13. yüzyılın sonunda, Arnaldus de Villa Nova ise  “Camera obscurayı eğlence için canlı performansları yansıtmak için kullanmış ve bu sayede itibar kazanmıştı.

Fransız gökbilimci Guillaume de Saint-Cloud 1292 yılında “Almanach Planetarum” adlı çalışmasında dünyanın yörüngesinin güneşe en uzak ve en yakın noktalarının Camera obscura ile tespit edebileceğini belirtmişti. 

Fransız Yahudi filozofu, matematikçi, fizikçi ve astronom Levi ben Gershon (1288-1344) Camera obscura kullanarak astronomik gözlemler yaptı ve güneşin dış merkezliliğini belirledi.

Camera obscura İtalyan bilge Leonardo da Vinci’nin (1452–1519) çalıştığı en ilginç optik icatlardan biriydi. Camera obscura ile insan gözünün arasındaki benzerliği fark etti. “En küçük nesneyle bile hiçbir görüntü ters çevrilmeden göze girmiyor” diye yazdı. Da Vinci farklı biçim ve boylarda delik ve çoklu deliklerle (1, 2, 3, 4, 8, 16, 24, 28 ve 32) deneyler yaptı.

Hollandalı matematikçi ve hekim Gemma Frisius’un 1545 tarihli “De Radio Astronomca et Geometrica” adlı kitabında Camera obscuranın bilinen en eski çizimini yayınlandı. Camera obscurayı 4 Ocak güneş tutulması üzerinde nasıl kullandığını anlattı ve resmetti.

Magia Naturalis

1558’de İtalyan bilge Giambattista Della Porta, Camera obscuraya “obscurum cubiculum” adını vererek “Magia Naturalis” adlı kitabında tanımladı. Aynı ismi taşıyan ikinci kitabında (1589)Camera obscuraya “merceksi kristal ekledi. Giambattista 1585’de yazdığı kitabı “Diversarum Speculationum Mathematicarum” ‘da 45 derecelik bir ayna kullanarak görüntüyü tersine çevirmeyi önerdi. Bu daha sonraki camera obscuralarda ortak bir uygulama haline geldi.

Alman matematikçi, gökbilimci ve astrolog Johannes Kepler 1604 yılında yazdığı “Ad Vitellionem Paralipomena” kitabında ilk defa “camera obscura” terimini kullandı. Camera obscuranın çalışma ilkesini görüntülerin gözün retinasına ters çevrildiğini fark etti ve bunun bir şekilde beyin tarafından düzeltildiğini buldu.

1612 ile 1630 arası yıllarda Christoph Scheiner yeni teleskopik yansıtma sistemi üzerinde çalıştı. Güneş lekeleri üzerinde çalışmaya ve yeni teleskopik güneş yansıtma sistemleri kurmaya devam etti. Bunları “Heliotropii Telioscopici” olarak nitelendirdi. Scheiner görüntüleme ve yansıtma kalitesini arttırmak için helioskopun etrafına bir kutu inşa etti; bu, kutu tipi bir kameranın en eski bilinen sürümü olarak görülebilir. Scheiner ayrıca taşınabilir bir camera obscura yaptı.

Belçikalı Cizvit matematikçi, fizikçi ve mimar François d’Aguilon, 1613 tarihli “Opticorum Libri Sex” adlı kitabında bazı şarlatanların, karanlık bir odada aldığı seyircileri, şeytan maskeli birinin görüntüsünü bir mercek aracılığıyla odaya yansıtarak korkuttuğunu ve paralarını aldığından bahsetti.

Johannes Kepler

1620’lerde Johannes Kepler, teleskoplu, taşınabilir bir kameradan oluşan bir çadır kullanıyordu. Hollandalı mucit Cornelis Drebbel’in yansıtılan görüntünün tersini düzelten bir kutu tipi camera obscura inşa ettiği düşünülmektedir. Fransız matematikçi, Minim rahibi ve anamorfik sanat ressamı Jean-François Nicéron, dışbükey merceklerle camera obscura hakkında yazılar yazdı. Camera obscuranın ressamlar için ve perspektif elde etmek için nasıl kullanılacağını anlattı. Anlaşılan o ki o dönemde şarlatanlar merceklerle zenginleştirilmiş camera obscurayı insanları dolandırmak için kullanıyorlardı. Çünkü Niceron’da bu şarlatanlardan şikâyet etmişti. Bu yazılar, La Perspective Curieuse (1652)

Şair Jean Loret’e göre camera obscura 1656’da Fransa’da şov amaçlı kullanılıyordu. Paris toplumuna baş aşağı saray görüntüleri, bale dansı görüntüleri izletiliyordu, tabii ki görüntüler sessizdi. Loret’in bu görüntülerin nasıl olduğunu anlamadığı için sinirlendiğini şu şiirinden anlıyoruz;

The flamberges flashing in the air,

I saw there slighly muted lamps

Bodies as faint as shadows

But what caused me some surprise

Was that they had their feet above,

And in all their walking.

Dancing, battles, turns and postures,

(No more than the stars of the night)

They made no sound or noise

Finally, seeing this Magic

Take place with so much energy

Indeed I made, several times,

A number of signs of the Cross,

As though believing [myself] to be at a disaster.

But the cause of not being

Gripped with a great astonishment,

[Was] since Madame de Choizy,

Who is known to have a Soul so beautiful,

So noble and so spiritual,

By this spectacle, upon my faith,

Was just as surprised as I.

The news which I present here

Is not of great importance;

But the account of it which I have given,

Is due to the rarity of the event:

This Magic is innocent,

I know its excellent fineness:

But though it pains me to be discreet,

I did not learn its secret.

Jean Loret

Kayan kutu kamera

Alman bilim adamı Gaspar Schott,  kolunun altında taşıyabileceği ve bir paltonun altına gizlenebildiği kadar küçük bir camera obscura cihazı hakkında bir haber aldı ve başka bir ahşap kutu parçasının içine yerleştirilmiş bir tahta kutu parçasını kaydırarak odaklanabilen kendi kayan kutu kamerasını oluşturdu.

1659’da “sihirli fener”  bir yansıtım cihazı olarak gizlenmemiş ve kısmen kameranın yerini almıştır, camera obscura çoğunlukla çizim yardımı olarak popüler olmuştur. Sihirli fener (kutu tipi) Camera obscura cihazının bir gelişme olarak görülebilir.

Günümüzde camera obscura etkisini ziyaretçilerine gösteren hem antik hem de modern yapılar bulunmaktadır. İşte bazıları;

Virupaksha Tapınağı

Hindistan’ın güney batısındaki Karnataka’da bir tapınak. UNESCO dünya mirası listesinde olan Virupaksha tapınağının içinde bir duvarda tapınağın karşısındaki kulenin siluetini ters dönmüş olarak görebilirsiniz. Hala ibadete açık bölgeyi her yıl yarım milyondan fazla kişi ziyaret ediyor.

Edinburgh’s Camera Obscura

Edinburgh’s Camera Obscura ve World of Illusions, Edinburgh Kalesi’ndeki meydanın alt ucundan sadece yüz metre kadar uzakta duran bir binada bulunuyor, ancak hak ettiğinden çok daha az bilinen bir şey olduğundan şüpheleniyoruz. İçeri girenler, aralarında bölgedeki herhangi biri tarafından “ziyaret edilmesi gereken” olarak kabul edilmelerini sağlayan bir dizi ilgi çekici mekan buluyorlar: ve kaleye yakın olduğu göz önüne alındığında, bölgede hiç kimse sıkıntısı yaşanmıyor.

Tavira Tower

Cadiz, gözetleme kuleleriyle dünya çapında bilinen İspanya’da bir şehirdir. Tavira Kulesi, şehir merkezinde ve aynı zamanda deniz seviyesinden 45 metre yükseklikte yer alan şehirdeki en yüksek nokta olması nedeniyle Cadiz’in resmi gözetleme kulesidir. Tavira kulesi ve  teleskopu Amerika’dan gelen mallarla dolu gemileri görmek için kullanıldı.

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir